«

»

Haz 01

Tarihten Bir “Açılım”

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Akbiller ve “Girit”
Balkanlardaki toprak kayıplarımız ve Yunanistan’ın kurulmasının ardından Girit’teki Rum isyanları Osmanlıyı epey uğraştırdı. Türk düşmanı Haçlılar o zamanlar da Osmanlıyı “açılıma” zorladılar. Ve gelelim “Girit açılımı”nın özet hikayesine;
Açılımın birinci aşaması:
Genel af çıkarıldı(1866-1867).
Rumlar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı. Türk ordusu tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: “Girit Yunanlılara verilemezdi, ancak Osmanlı da Girit açılımı yapmalıydı. İlk şart, askeri harekat hemen durdurulmalıydı. Silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.”
Tanıdık geliyor mu?.. Devam edelim..
Girit yoksuldu; Ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı. Padişahın atayacağı Valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı. Osmanlı “açılım”ı kabul etti. Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslüman nüfus, “bu açılım ne kadar güzelmiş” demeye başladı.
Açılımın ikinci aşaması:
Jandarma yeniden düzenlendi.
Osmanlı 1878’de Ruslara yenilince, Girit’te ayaklanma oldu. Olan, köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; Evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular. Türk ordusu yine isyancıların peşine düştü. Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Girit’e özel imtiyazlar tanındı; Yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.
25.10.1878’deki Halepa Sözleşmesi:
* Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.
* Vilayet Genel Meclisi’nde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.
* Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.
* Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak;
* Ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.
* Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da “evet” dedi. Yeter ki “kardeş kanı dursun” diyordu.
Ne yazık ki ‘kardeş kanı’ durmadı!…
Açılımın üçüncü aşaması:
Avrupa’ya müdahale hakkı.
En büyük isyan 1896’da oldu. Girit yanıyordu. İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e gönderdiler. Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme “açılım” dayattılar. Girit Valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı. Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batı’dan silah ve asker yardımı isteyebilecekti. Hemen genel af ilan edilecekti. Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı. Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü. Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile Türkleri öldürmeye başladı. Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu. Toplu katliamlar başladı. Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık. Hanya ve Resmo’da 60 bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu. Sonunda Osmanlı, 18.4.1897’de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti. Türk ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla II. Abdülhamit Türk ordusunu durdurdu. Osmanlı, bırakın bir avuç toprağı, savaş tazminatı bile alamadı. Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti…
Açılımın dördüncü aşaması:
Otonom ilan edildi.
Diyeceksiniz ki, “bu yenilgiden Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir.”
Ne gezer! En acıklısı Girit’te yaşandı. “Türkler, Rumları kesecek” iddiasıyla Avrupalılar adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı. Türk askerine gerek yoktu. Türk askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı!..
Aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söylenmiyor mu?..
Türk askeri 1898’de Girit’ten çekildi. Ada otonom ilan edildi.
Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı. Girit’e böylece barış gelecekti. Girit Valisini seçme hakkı, büyük devletlerin onaylaması şartıyla Osmanlı padişahına bırakıldı. Sonunda Prens Otto, Girit Valisi yapıldı. Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.
Ve sonuç: 1910’da Girit Meclisi, Yunanistan’la birleşme kararı aldı. Girit onca açılıma rağmen 1913’de Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti! Osmanlı, topraklarının çoğunu diplomasi oyunlarıyla kaybetti.
Abdullah Gül, “İmparatorluk refleksi ile hareket etmeliyiz” derken acaba bunu mu kastediyordu?..
 
*Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26364