«

»

Eyl 14

MİLLÎ EĞİTİM NE KADAR MİLLÎ?

MİLLÎ EĞİTİM NE KADAR MİLLÎ?

Ülkemizin meselesi malum çok. Çözemediğimiz, meselelerin kaynağı olduğumuz için de azalmıyor, aksine çoğalıyor. Bu bahse 1938’den itibaren diye başlamak daha adil bir davranış olur.

1940’da Türk tarihini başından (milat öncesinden) günümüze kadar ele alan ders kitapları müfredattan çıkarıldı. Yunanca dili bütün okullara ders kitabı olarak kondu. Gelişmemizin “Grek” medeniyet dairesine girmekle mümkün olacağı varsayımıyla 1944’de millî eğitim müfredatında köklü değişiklikler yapıldı. Yetmedi, Lozan’da “idari ve adli kapitülasyon” adını vererek şiddetli tartışmalardan sonra reddettiğimiz şartları, 1946’da güvenlik açısından Truman Doktrini, ekonomi açısından Marşal Planı ile kabul ettik. ABD’den gelen “uzman” heyetler işe eğitimden başladı, müfredat programı kısa zamanda hazırlandı. Bu adımlar ekonomi, yönetim, güvenlik gibi diğer alanları da kapsadı. Özü itibarıyla zamanımıza kadar devam eden, dokunulması “günah” sayılan müfredat programı 76 yıldır uygulanıyor. Nesiller buna göre yetiştirildi. Öğrencilerimiz tarih gibi zevkli bir dersten, adeta nefret eder duruma geldi. Kendi tarihini, medeniyetini, kültürünü, dilini, dinini, kimliğini bilmeyen, “dünya vatandaşları” yetiştiriyoruz. Bunun sonu hiç olmaktır. Acılarımızın kaynağı buradadır.

Bu gerçeğin inkârı mümkün değil. Nitekim, bizim çocuklarımız MEB dahil üniversitelerin, meslek sendikalarının ve çeşitli kurumların araştırmalarında, üzülerek söyleyelim ki, emsal ülkelerin çocuklarıyla kıyaslanamayacak kadar çok geridedirler. Utanılacak bu duruma rağmen hayıflanmaktan başka bir şey yapılmıyor, meselenin köküne inilmiyor. Bu emperyalist tuzağa nesillerimizi daha ne kadar kurban vereceğiz? Allah korusun bu gidişin sonu felakettir, diyemiyoruz.

Her şeyin temeli olan Millî Eğitim müfredatı öncelikle bizi biz yapan, yukarda ifade edilen alanlarda kendimize dönmek ve kendimizi doğru tanımakla mümkündür. Büyük Atatürk’ün özetlediği gibi “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Mesele budur. Yetişecek çocuklarımız Türk milletinin mensubu olmakla iftihar etmelidir. Milletler yarışında ilerlemenin çağın bilim ve teknolojini yakalamanın ve öne geçmenin yolu budur. Demek ki, bize adı değil müfredatı millî olan bir eğitim öğretim programı lazım. Bu hayati gerçeği Türk Milletin kopmuş olanlar ve işbirlikçiler hariç bilmeyen yoktur.

Alıntı: Sadi Somuncuoğlu