«

»

Nis 04

GÜCÜN EMRİNE GİRMEK

GÜCÜN EMRİNE GİRMEK

Ebû Hanîfe‘nin, Hârun Reşid gibi büyük bir Emir’e, “Sen istediğin için şu binanın pencerelerini bile saymam.” dediği rivayet edilir. Bu masum işi bile saraya yaltaklanma sayar. Düşünce hürriyetinin böyle bir toz zerresiyle bile lekeleneceğini söylemek ister.

Akşemseddin‘in Fatih‘in “mürid“lik talebine cevabı muhteşemdir: “Hünkârım, siz devlet yöneteceksiniz, halkı mutlu edeceksiniz, padişahlara gereken budur” der. Aynı Fatih‘in, devrinin en önemli medreselerini kuruşunda da şahane örnekler vardır. Fatih Vakfiyesi‘ni bir okuyun. Öğrencilerin her ihtiyaçları görüldükten başka ayrıca harçlık da verileceği yazılıdır. Yanlış hatırlamıyorsam, 2.5 akçe gibi bir rakamdı. Gerekçesi de belirtilir: “Öğrenmek dışında hiçbir eksikleri olmasın!”

Fatih‘in yedi dil bildiği ve ilme merakı bilinir. Dünyanın en büyük devletinin başındaki bu büyük adam, kendi kurduğu Sahn-ı Seman‘da bir oda (hücre) ister. Ne cevap verildiğini bugün yaşadıklarımıza bakarak katiyyen tahmin edemezsiniz. Medreselerinin rektörü diyebileceğimiz Hoca, “Buraya imtihansız talebe alamayız Hünkârım!” der. İmtihana girer, kazanır ve öylece bir oda sahibi olur. Osmanlı’nın bozulma öncesi dönemlerinde Padişahlar kurallara uymam diyemezlerdi.

1933’te Atatürk‘ün tavrını da vermek isterim. Üniversite Reformu için İsviçreli Albert Malche görevlendirilir. Dârülfünun ve diğer yüksekokul hocalarının yeni sistemde devam edebilmeleri için objektif ölçüler konmuştur. Atatürk‘ün tavrının ne olacağı merak edilirken beklenen cevap gelir: “En yakınlarım dahi olsa bu kıstaslara uymayanları almayınız!”

Alıntı