«

»

Ağu 04

BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN MERDİVENLER

BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN MERDİVENLER

Tarih: 28 Temmuz 1808…
Yer: Topkapı Sarayı Harem-i Hümayun’u…
Osmanlı İmparatorluğunda tahtın Osmanlı Hanedanı açısından bu kadar tehlikeye girdiği bir dönem en son I. İbrahim döneminde yani yaklaşık 200 yıl önce yaşanmıştı…
Sıcak bir yaz gününde, Saray’ın soğuk duvarlarında bir karşı darbe tertipleniyordu…
Darbeciler bundan tam 14 ay önce yani 29 Mayıs 1807’de “Kabakçı Mustafa İsyanı” olarak bilinen olayda reformist padişah III. Selim’i tahttan indirip, onun “daha mutaassıp” yeğeni IV. Mustafa’yı tahta çıkarmıştı…
Canına dokunulmayarak Harem’e hapsedilen sabık padişah Selim, dört duvar arasında günlerini geçiriyordu…
Kaldırılmasına daha 18 yıl olan Yeniçeri Ocağı ise bu iktidar değişikliğinin de tam ortasındaydı…
Canlarını zor kurtaran Sultan Selim Han döneminin önde gelenleri, Alemdar’ın eteğine yapışmış, “imdat” bekler haldeydi…
Alemdar da ordusu ile İstanbul’a doğru harekete geçerek Kabakçı’yı ortadan kaldırmıştı…
Amaç belliydi: Selim’i yeniden tahta geçirmek…
Fakat ne olduysa bundan sonra oldu…
O esnada taht namzetliğine iki isim vardı: Eski padişah Selim ile onun yeğeni -mevcut padişah Mustafa’nın kardeşi- Mahmud…
Alemdar beraberindeki orduyla Saray’a doğru harekete geçti…
Ancak korktuğu başına geldi…
Taht namzetlerini ortadan kaldırarak kendisine dokunulamayacağını hesap eden IV. Mustafa, padişahlığı döneminde kendisine babalık yapan amcası Selim’i boğdurttu…
Artık Mustafa için tek bir “tehdit” kaldı: Kardeşi Mahmud…
Selim’i katleden cellatlar hemen Mahmud’a yöneldi…
Suikastçılar Harem’e kadar girdi…
Harem’de adeta bir can pazarı yaşanıyordu: Mahmud yanlısı kalfalar ile ağalar, şehzadelerini kurtarmaya çalışıyordu…
Katiller Mahmud’a çok yaklaştı…
O esnada bir kadın, Türk tarihinin kaderini değiştirecekti: Cevri Kalfa…
Suikastçılar şehzadenin dairesine yöneldiler ancak şehzade ortada yoktu. 23 yaşındaki genç şehzade, Cevri Kalfa isimli bir cariye tarafından Altın Yol’dan geçirilerek, üst katta bulunan kalfanın kendi dairesine kaçırıldı…
Zenci ağalar üst kata çıkılan taş merdivenin başına ulaştıklarında katiller güruhu da yetişti. Öfkeyle Mahmud’u korumaya çalışan ağaların üzerlerine atıldılar; basamakları ikişer ikişer atlayarak yukarıya çıktılar…
Mahmud yandaşları direniyorlardı ancak dokuza karşı üç kılıç ne kadar dayanılırdı?..
Bir süre sonra merdivenin başı savunmasız kaldı…
İşte her şey bitti denildiği anda, sahneye Cevri Kalfa çıktı…
Saray çalışanı bu Çerkez kadın, eline içi kül dolu büyük bir çömlek geçirdi…
Ağalara sesinin bütün gücüyle bağırdı:
“Haydi durmayın! Şehzadeyi kaçırın!” Tepedeki baca penceresini işaret ederek, “Damdan!” diye ilave etti…
Bu sözünün ardından iki adımda merdivenin başına yetişti, ellerinin yanmasına aldırmaksızın, çömleğindeki kızgın külleri, basamakları çıkmaya çalışan, suikastçıların yüzlerine avuç avuç savurmaya başladı…
Gözlerine sıcak kül dolan ve neye uğradığını şaşıran suikastçıların duraklamasıyla, birkaç dakika kazanıldı. Ağalar Şehzade Mahmud’a omuz vererek onu, “baca” adı verilen tepe penceresinden çıkarmaya çalıştı…
Bu arada Cevri Kalfa’nın gücü külü de tükendi. Adım adım geri çekilmeye çalışırken, yediği tekmeyle yuvarlanarak bayıldı…
Ancak Şehzade Mahmud kurtuldu…

Tarih 28 Temmuz 1808 idi…
Ölümün kıyısından bir merdiven sayesinde dönen Mahmud, Alemdar’ın desteğiyle o gün tahta çıkarak II. Mahmud Han oldu…
Osmanlı tarihinin en yenilikçi padişahı olarak bilinen ve mutaassıp çevreler tarafından “gavur padişah” denen II. Mahmud kolları sıvadı, imparatorluğu dönüştürecek devrim niteliğindeki reformları hayata geçirmeye başladı…
Kılık kıyafet reformu ve Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, en dikkat çeken reformlar olarak tarihe geçti…
Sultan Mahmud Han, yaptıklarıyla modern devlet teşkilatının kurucu babası oldu.
Kendi devrinden sonra adeta bir “kurucu baba” hüviyetine büründü.
Ondan sonra gelen padişahlar onun izinden gitmeye gayret gösterdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurucu babalarının” hepsi, Sultan Mahmud Han’ın açtığı yoldan, onun kurduğu okullardan; Harbiye’den yetişti…
Demokrasi, laiklik, millet meclisi gibi kavramlar tabii ki de onun devrinde bu topraklarda yoktu ama hiç şüphesiz onun devrinde filizlendi…
Türk modernleşmesinin tarihini Lale Devri’ne kadar götürebiliriz ancak en somut adımlar Mahmud tarafından atıldı…
Tabii ki de II. Mahmud’a eleştirel yaklaşımlar da var. Yeniçeri Ocağı’nın tasfiyesi Türkiye’de toplumsal muhalefete vurulan bir darbe olarak görülüyor kimi akademik tartışmalarda. Buna örnek olarak ocağın kaldırılmasının ardından II. Mahmud’un sonuçları ağır olan bazı antlaşmaları toplumsal bir muhalefet olmadığı için rahat bir şekilde imzalaması olarak gösterilebilir.
Konumuza dönersek…
Sultan Mahmud Han yaptıklarıyla tarihimize damgasını vurdu…
Bir merdivenin kurtardığı şehzade, sultanlığı döneminde yaptıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun işaret fişeğini yaktı…
Son yıllarda yakın çevresine sarf ettiği bir söz ise onun hayatını bana göre tek cümleyle özetleyecek cinsten:
“Gaile-i saltanattan usandım…”

Alıntı: Oğuz Ok Cevri Kalfa Merdiveni, Altın Yol-Harem, Topkapı Sarayı Müzesi