«

»

Kas 01

TİLKİ İLE KEÇİ

         TİLKİ İLE KEÇİ

Sıcak bir yaz günüydü. Tilki sıcaktan, susuzluktan bunalmış perişan bir haldeymiş. Derken şansı yaver gitmiş ve bir kuyuya rastlamış. Tertemiz su, bir yandan sıcaklık, bir yandan susuzluk, düşünmeden atlamış kuyuya. Kana kana içip bir güzel yıkanmış. Kendine gelmiş, gelmiş ya! Aklı da başına gelmiş. Nasıl çıkarım bu kuyudan diye başlamış düşünmeye. “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir” misali bir keçi belirmiş kuyunun başında. Keçi seslenmiş:

—Su nasıl tilki kardeş?

—Mis gibi Çelebim mis!

Keçi kendine yapılan şişirmenin farkında olmadan atlamış kuyunun içine. Kana kana içmiş suyundan. Ferahlamış. Ferahlamayla birlikte kendini toparlayarak sormuş:

—Nasıl çıkarız buradan tilki kardeş?

—Kolay Çelebim kolay. Düşündüğün şeye bak! Sen arka ayaklarının üzerine kalk, ön ayaklarını kuyuya yasla, kafanı da dik tut, ben boynuzlarına basar çıkarım, seni de yukarı çekerim.

Keçi denileni yapmış. Tilki, keçinin sırtından kendini dışarı atmış. Keçi aşağıdan seslenmiş:

—Çek beni Mir’im. Tilki sende çenenin altındaki sakalın kadar akıl olsaydı, sonunu düşünmeden çıkamayacağın kuyuya dalmazdın. Hoşça kal Çelebim diyerek oradan uzaklaşmış. Tabiî ki olan keçiye olmuş.