«

»

Tem 02

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ

Kudüs’te Mescid-i Aksâ saldırıları bitmeyecektir. Müslümanlar ve Yahudiler, aynı yerde çakışınca çatışma kaçınılmaz oluyor. Yahudilerin Hamursuz bayramı, Müslümanların ramazanı bir arada. Müslümanlar, namazlarını Mescid-i Aksâ’da kılarlar (Erkekler burada, kıbleye göre arkada kalan, Mirac taşının olduğu Kubbetü’s-Sahrâ’da ise kadınlar saf tutarlar.), Yahudiler kurbanlarını burada keserler.

Ağlama Duvarı, Mescid-i Aksâ sahasını çevreleyen, duvarın bir yüzüdür. Bu duvarın uzantısı bir tünel vardır ki, asıl tartışma konusu burasıdır. Yahudiler bu tüneli gidebildiği yere kadar açmak istemektedirler. Hesap Hz. Süleyman Mabedi‘ne ulaşmak. Tüneli uzatmak demek Meccid-i Aksâ’nın altını oymak demektir. Gittiğimde tünel ziyaretçilere açıktı. Bir rehber eşliğinde, izin verdikleri yere kadar varılıyordu. Ben de girdim. Ağlama Duvarı’na ve Tünel’e girerken, mutlaka elinize “kipa” dedikleri, başa takılan takkeyi tutuşturuyorlar, illâ siz de başınıza takacaksınız. Ama takmadım, elime aldım. İsrail devleti, tünelin Mescid-i Aksâ’nın altına gitmediğini söylese de benim gözlediğim o ki, gide gide ilk kıblenin altı oyuluyor.

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv‘ün “Kudüs ve Devletler Hukuku” adlı kitapçığında da belirttiği gibi, Osmanlı Türkleri, Hristiyanları ve Yahudileri “ehl-i kitap” saydıkları için kendilerinden farklı telâkkî etmemişler ve her haklarını korumuşlardır. Bu hakları 1757 fermanı ile yazılı hâle getirilmiştir. Yani Araplar ve Yahudiler Türklerden hem sevgi, hem anlayış görmüşlerdir.

Kudüs tarih içinde üç dinin mensuplarının idaresinde kalmıştır. Yahudi yönetimi 600 yıl dolayında, Hristiyan yönetimi iki Bizans dönemi (323-614 ve 628-637), Kudüs Lâtin Krallığı (1100-1187), İkinci Frederick’in işgali (1229-1239) ve İngiliz mandası (1922-1948) olmak üzere toplam 423 yıldır. Müslümanlar (Araplar ve Türkler) ise Kudüs’e 1300 yıl hâkim oldular.

“Mescid-i Aksâ bizim kırmızı çizgimizdir” hamasetini bırakalım ve milletler arası hukuku öne çıkaralım. Daha önce Müslümanların hakkı teslim edilmiş mi edilmemiş mi, ona bakalım.

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv‘ün, aynı kitapçıktan şu notunu ekleyeceğim:

“Filistinlilere temel haklarının verilmemiş olduğu bilinen bir gerçektir. Kudüs’le ilgili olarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar da ortadadır. İsrail’in bunlara uymaması onları geçersiz kılmaz. Ancak, B.M.’nin İsrail’i yalnızca suçlamakla kalması ve bundan ileri gidememesi bu devleti cesaretlendirmiş, saldırılarını arttırma ve başkalarının hukukunu çiğnemeyi sürdürme olanağı tanımıştır. Kudüs’te (ve Filistin’in tümünde) yapılmış olan yanlışlıkları düzeltme görevi en başta Birleşmiş Milletler’e düşer.”

“Ailem ve Diğer Yahudiler” kitabını yazan Roni Margulies sözünü esirgemiyor. Daha önce Taraf gazetesinde “Yahudi millî karakteri, küfür, şirk ve nifak” (11.08.2012) başlığı altında yazdıkları şaşırtıcı. Süleyman Sayar‘ın “Yahudi Karakteri (Tarihî ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım)” başlıklı makalesi önümde olmakla beraber, Roni Margulies‘ten aktaracağım:

“Yahudilerin yabancı hâkimiyeti altında alabildiğine ezilmiş, horlanmış ve aşağılanmış olmaları büyük ölçüde kendi isyankâr, uyumsuz, bozguncu ve entrikacı karakterlerine de bağlı kalmıştır. Gerek Mısır, gerek Babil, Yunan, Roma ve hatta İslâm hâkimiyeti dönemlerinde hep düşmanla iş birliği yaparak yaşadıkları ülkeyi çökertmeye çalışmışlar, ama her seferinde başarısızlığa uğramışlardır. İslâm’ın hoşgörüye dayalı yönetiminde bile eski alışkanlıkla çevirdikleri entrika ve düşmanlıklardan ötürü Hicaz’dan sürülmüşlerdir.”

Alıntı: Arslan Tekin