«

»

Tem 13

KADI ABDÜLCEBBAR (2)

KADI ABDÜLCEBBAR (2)

Dahi kadımız, el Muğnî adlı eserinde, ‘Mükellef; Yükümlü tutulduğu şeyin mahiyetini dinsel nakillere ihtiyaç duymadan aklıyla da bilebilir’ dedikten sonra şöyle devam eder.

“Nakillerin sıhhatini tespitte ihtiyaç duyulan aklın, kendi tespitlerinin sıhhatini belirlemede nakillere muhtaç olduğunu söylemek doğru değildir. Nakilden maksadın Kur’an ve sünnet olduğu bellidir. İşte bu ikisinin güvenilir olup olmadığını ancak ilimle tespit ederiz. Çünkü Allah hikmet sahibidir, çirkin ve abesle meşgul olmaz. Allah’ı bilmeye ulaşmanın yolu da aklın sağladığı delillerdir. Bu noktada nakillere ihtiyaç duyulmaz.”

“Eğer aksini söylersek aklın yerine nakli koyarsak peygamberin her söylediğini bir başka peygamberle kanıtlamak gerekir. Bu durum bir teselsül ile ilk peygambere kadar gider. Peki, o ilk peygamberin söylediklerini ne ile doğrulayacağız? Akılla. Yani, her hal ve şartta nakillerin doğruluğunu belirleyecek olan akıldır.”

“O halde, aklını işleten bir varlığın akıl yoluyla bilinecek şeylerde nakle ihtiyacı olmaz. Mesela zulmün kötülüğünü bilmek için nakle ihtiyaç yoktur.” (el Muğnî, el aslah, 151-153)

Kadı Abdülcebbar’ın akıl-vahiy ilişkisinden çıkardığı sonuçların bundan sonrası, geleneğin saldırısına zemin hazırlayan ‘mayınlı bir alan’ arz etmektedir. Burası öyle mayınlı bir alandır ki, benzeri ifadeleri kullanan Cumhuriyet aydınları, özellikle Atatürk, radikal dinciler tarafından kategorik olarak kafir ilan edilmiş, daha mutedil dinciler tarafından ise ‘deist’ diye damgalanmıştır.

 

Kaynak: Deizm Yaşar Nuri Öztürk