«

»

Ağu 20

İPOTEKLİ BEYİNLERİN AKIBETİ BELLİDİR

İPOTEKLİ BEYİNLERİN AKIBETİ BELLİDİR

Şeyh Said’in ve yakınındaki 46 isyancının idamının 98. yılında, belli kuruluş ve belli isimler pek ziyade hüzünlendiler. Öyle bir hüzün ki, “siyasî İslâmcılar”ın kini “din”, PKK uzantısı YSP/HDP’nin kini “etnikçilik” adına iç içe geçti. Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e, kanunların sınırlarını zorlayarak ağır sözler ettiler; “Pâre pâre dökülüp hâkle yeksân olsun!” dediler!

Mustafa Kemal’in, Şeyh Said’in başlattığı “Şark İsyanı”na ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na dair şu sözlerine çekerim:

“Efendiler; yaptığımız inkılâbın vüs‘at ve azameti karşısında, eski hurâfât ve müessesâtın birer birer sukutunu gören mutaassıp ve irticakâr anâsır, “efkâr ve itikadât-ı diniyeye hürmetkâr” olduğunu ilân eden bir fırkaya ve bâ-husus bu fırkanın içinde isimleri şöhret bulmuş zevâta dört el ile sarılmaz mı? Yeni fırka yapan zevât bu hakikati müdrik değil midirler? O hâlde, ellerine aldıkları, din bayrağı ile, millet ve memleketi nereye götürmek istiyorlardı? Böyle bir suale verilmesi lâzım gelen cevap da, hüsn-i niyet, gaflet, kayıtsızlık gibi sözler; memleketi terakkîye îsâl edeceğim diye ortaya atılan bir fırka rüesâsı için mazeret teşkil edemez!” (s. 623-624)

Bu satırların bugünü de anlatmadığını söyleyebilir miyiz?! “Din” adına naslar sıralayan bir iktidar ve bu iktidarın nasları arasına girmek için kendilerince Şeyh Said gibi ortak kıymetler bulan yıkıcılar, bölücüler…

Başka bir hususa da dikkatinizi çekmek istiyorum… Hiç aklınıza geldi mi? Din adına kıyam eden “Şeyh” sıfatlı Said’e “din” adına konuşan nice isimlerin destek vermediği… Başarısından emin olmadıkları için destek vermediklerini söyleyebilirsiniz. Ama onlar suskun kalmadılar, tavırlarını da ortaya koydular. Meselâ; o dönemde, zamanımızda da etkili isimlerden Said-i Nursî, Şeyh Said’e itibar etmemiştir.

“Şeyh Sait’ten Dersim’e-Cumhuriyetin Şark Meselesi”’ne (Tarihçi Kitabevi) imza atan Dr. Aytekin Ersal, Şeyh Said’in etnik ve fikrî kimliği üzerinde durur:

“Şeyh Sait’in mensup olduğu aile etnik köken itibariyle Zaza’dır. Zazaların dikkat çeken özelliği büyük aşiret birlikteliklerine sahip olmamalarıdır. Bunlar küçük kabileler halinde yaşarlar. Nakşîliğin bölgede yayılmaya başlamasıyla birlikte medrese geçmişi olan ailelerin bu tarikatın temsilcileri olmaları ve soylarını Halidi, Abbasi, Emevi vb. İslam hükümdarı sülalelere nispet etmeleri bir tesadüf değildir. Şeriat’ın ve hilafetin savunucusu pozisyonunda olmaları da onların diğer aşiretler üzerinde nüfuz kurabilmelerini sağlamıştır. Şeyh Sait aileden devraldığı bu mirası, konjonktürün de el vermesiyle çok iyi değerlendirmiştir. Yaptığı evlilikler de, Cibranlı Halit’in eniştesi olduğu hatırlanmalıdır, onun gücünü konsolide etmiş, büyük bir iktisadi zenginliğe kavuşmuştur. Öyle ki Şeyh Efendi’nin emrinde çalışan 120 çabanı vardır. (…) Hınıs- Halep hattı, şeyhin itibar alanıdır. (…). İstanbul ulemasıyla ilişkisi görülmemektedir. Sözgelimi Halidiye kolunun dönem içerisindeki en mühim temsilcisi Mustafa Fevzi Efendi (1851- 1926) ile bir teması yoktur. Keza Elmalılı Hamdi Yazır (1878 -1942), Konyalı Mehmet Vehbi Efendi (1862- 1949), Süleyman Hilmi Tunahan (1888-1959) hatta Said-iNursi (1878-1960) ile bile bir ilişkisi görülmemektedir. Bahsi geçen isimlerin modernleşme sürecini, inkılâpları müspet karşıladığını söylemek mümkün değildir. Bunlar, eser vererek ya da talebe yetiştirerek mücadelelerine devam etmişlerdir. Şeyh Sait’in mücahitlik anlayışında bu tarz bir mücadele yetersizdir.” (s. 43-44)

İpotekli beyinler Said gibileri öncü görüyorsa onların da varacağı yer belli

Alıntı