«

»

Ağu 14

“TALİBAN KAFASI”

“TALİBAN KAFASI”

Diyanet’in ve belli “İslâmcı” kesimlerin pek itibar ettiği biri camide vaaz veriyor. Öyle bir saydırıyor ki: “18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken o hâlde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak. Allah’ın emanetini ne hâle getirdin? Sevindin üniversiteyi kazanınca; ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne gidince sevindin. Doktor olacak, mühendis olacak, 5 milyar aylık alacak, arabaya binecek, eşine mecbur olmayacak, mahkûm olmayacak… Peki onlara sevindin; kot pantolonuyla erkeklerin bakışı arasında kızın yürüyor, delikanlılar arkasına takılmışlar, arkasından gidiyorlar. Yavrunu cehenneme attın cehenneme. Kardeşim… 500 koyunu dağ başında ateşe atan çobana sen koyunun hesabını soruyorsun da oğlunu kızını torununu film setlerine, sokaklarına üniversite salonlarına amfilerine soyup da atan dedelerden babalardan cehenneme atılan yavruların hesabını Allah sormayacak mı?”

İslâm “ocağı” böyle “şen”lendirilemez!

Bu kişinin; sakal kestiren, baş açtıran “laikçi” diye saldırdıkları insanlardan ne farkı var?

Kim ne giyiyor, sana ne! Hakkıyla dini anlatabiliyor musun? Böyle giyilemeyeceğine insanları ikna edebiliyor musun? Sadece saldırıyorsun; korku salarak hizaya getirmek istiyorsun. Çevrene kendin gibi insanları toplarsın ancak. Ondan sonra Türkiye’de de birileri çıkar “emirname” yayınlar, Taliban gibi, insanları yurdundan yuvasından kaçırtır.

İslâm adı üstünde “barış” demek. Barış insanı nereye götürür? “sevgi”ye. Günahsa, bırak arkadaş günah olsun. Sen nezih anlat; saldırma, cehennem zebanîliği etme.

İslam’da “tebliğ”“davet”“cihat” (cihad) kavramları bir incelensin bakalım. Ne netice çıkıyor? “Cihat”ı “savaş” biliriz, değil mi? “Cihat” asıl davettir.

Davet eden, tebliğ eden cihat eden örnek kim? Hz. Peygamber değil mi? Hz. Peygamber saldırıyor mu, sevdiriyor mu? Düşünmeniz gereken mesele budur. Buyurun okuyalım:

“Kur’an’da Hz. Peygamber’in insanlar üzerinde bir zorba olmadığı (el-Gāşiye 88/22), görevinin irşad, tebliğ ve da’vetten ibaret bulunduğu (Âl-i İmrân 3/20; el-Mâide 5/92, 99; eş-Şûrâ 42/48), esasen ilke olarak dinde zorlamaya başvurulamayacağı, gerçek olanla olmayanın birbirinden ayrıldığı (el-Bakara 2/256), bundan sonra artık iman edip etmemenin insanların kendi istemelerine bağlı bulunduğu (el-Kehf 18/29) ifade edilmiştir.” (Mustafa Çağrıcı, “Da’vet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 9, 1994)

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, itiraz edemeyecekleri bir isim. Bu iktidar zamanında da İstanbul müftüsü idi.

“İslâmcı” iktidar döneminde, imam hatiplerde bile deistlerin arttığını, kızların başlarını açmaya başladığını üstelik “İslâmcı” kalemler yazıp söylüyor.

 

Alıntı