«

»

May 13

Milliyetçilik Ülküsü (1)

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Milliyetçilik Ülküsü (1)
 
Milliyetçilik (Yurt kardeşliği) ilkesini iki ana başlıkta anlatmaya çalışalım:
1-Yurt,  2-İnsan topluluğunun kendisine tayin ettiği hedef; millet.
1.Yurt:
Bir millet olabilmenin ön şartı sınırları belirli bir toprak parçasında/yurtta hakimiyet kurmaktır. Kur’an pekçok ayetinde yurda önemle vurgu yapar. Kur’an’da oldukça fazla yer tutan Musa ile Firavun arasındaki mücadele Mısır yurdundaki hakimiyet mücadelesidir.
Bir çok peygamber mücadelelerini verirlerken yurtlarından ayrı düşümüştür. İbrahim, İshak ve Yakub’da bunlardandır. 
Güç ve basîret sahibi kullarımız İbrâhîm’i, İshâk’ı ve Ya’kub’u da hatırla! Şüphesiz Biz onları Yurt düşüncesi [vatan hasreti] saflığıyla saflaştırdık [arı- duru hâle getirdik]. Ve şüphesiz onlar, yanımızda seçilmiş en hayırlı kimselerdendir. (Sad, 45-47) 
İbrahim, kendi toplumuna karşı haniflik mücadelesi gerçekleştirmiş, daha sonra yaşadığı toprakları terk ederek mücadelesine başka topraklarda devam etmiştir. Bu ayrı kalış onda yurt hasretine neden olmuştur.
Bu ayette peygamberler nazarında yurdun önemi, değeri, yurt sevgisinin kuvveti anlatılmıştır. 
Hz.Muhammed, Mekke’de doğmuş ve büyümüştür. Peygamberlik görevini aldıktan sonra kendisine inanmayanlardan kendi yurdunda büyük eziyetler görmüş ve nihayetinde Medine’ye hicret/göç etmek zorunda kalmıştır. Hicretten sonra Bedir, Uhud ve Hendek savaşları yapılmış, bu savaşlar ile Mekkelilere belirgin bir üstünlük sağlanmıştır. Mekke’nin tekrar ele geçirilmesinden önce inen ayetlerle müslümanlar yurtlarını kurtarmaya ve yurtları için savaşmaya çağrılmıştır: 
Yeminlerini bozan, Elçi’yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce, size, kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara haşyet mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine haşyet duymaya daha layık olandır. (Tevbe, 13)
Aşağıdaki ayette inananların kendilerini yurtlarından çıkaran ve çıkarmak için yardımlaşan bozguncuları koruyucu, gözetici, yönetici yapmamaları ve onlarla yardımlaşmamaları istenmiştir. Yurttan çıkarılma ve bunun için yardımlaşma savaş sebebidir. 
Allah ancak, sizi, sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımlaşan kimseleri velîleştirmenizi [koruyucu, gözetici, yönetici yapmanızı] yasaklar. Kim onları velîleştirirse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir. (Mümtehine, 9) 
Yurdun, yurt sevgisinin, yurda bağlılığın önemini belirten ayetlerden de birkaç örnek verelim: 
Ve andolsun İsrâîloğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onları hoş nimetlerden rızklandırdık da kendilerine ilim gelene kadar ihtilâfa/ayrılığa düşmediler… (Yunus, 93) 
Onlar orada, “Hamd, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi lütfundan, kendisinde bize yorgunluk gelmeyen, kendisinde bizim için usanç olmayan, durulacak bu yurda girdiren Allah’a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir” derler. (Fatır, 34-35) 
Firavun’un kavminden ileri gelenler, “Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor” dediler… (Araf, 109-112) 
İnsanların yerleştikleri, çalıştıkları, ailelerini kurdukları, huzur ve barış içinde yaşadıkları topraklar onların yurtlarıdır. Hangi soydan, hangi ırktan gelirlerse gelsinler, aynı yurtta yaşayanlar yurt kardeşidir. Yurduna ihanet eden, yurt kardeşlerine ihanet etmiş demektir.
2-İnsan topluluğunun kendisine tayin ettiği hedef; millet[2] :
600’lü yıllarda Arap yarımadasında herhangi bir devlet ya da devlet benzeri bir organizasyon yoktu. Mekke’de de düzen kabilelerin soy bağına dayalı dayanışması ile sağlanıyordu ve Mekke’nin en büyük iki kabilesi Kureyş ve Kinane kabileri idi. Kur’an, soy bağına dayalı bu kabile anlayışının yerine tüm soyları içine alacak bir ümmet/millet anlayışını ortaya koydu. 
Şimdi Kur’an’ın toplumları anlatırken kullandığı “ümmet” kavramını ve bu kavramın toplumlara hangi gözle baktığını inceleyelim: 
Ümmet (ya da immet) sözcüğünün ilk anlamı “yol” demektir. Ancak bu “yol” karada, denizde, havada gidilen hakiki manada yol değil, amaçlanmış, hedef olarak belirlenmiş mecazi anlamda yoldur. 
Ümmet sözcüğünün terim olarak anlamı ise, “kendi iradeleriyle veya bir zorunluluk neticesinde aynı zamanda aynı yerde bulunan; iyi ya da kötü aynı inanca sahip olan; aynı amacı gütme neticesinde bir arada yaşayan insan topluluğu” demektir.[4] 
Ümmet kelimesinin dilimize de yerleşmiş karşılığı millettir. 
Aksine, onlar: “Şüphesiz biz babalarımızı bu ümmet üzerinde bulduk,biz de onların izleri üzerinde doğruya erdirilmiş kimseleriz” dediler. 
Ve işte böyle Biz, senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Şüphesiz biz babalarımızı bir ümmet [önderli toplum] üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izlerine uyanlarız” demişlerdi. (Zuhruf, 22-23) 
Bu ayetlerden ümmet kelimesinin “yol” anlamında kullanıldığı çok açık şekilde anlaşılmaktadır. Uyarıcının Allah’ın yoluna çağırmasına karşı,“oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Şüphesiz biz babalarımızı bir ümmet [önderli toplum] üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izlerine uyanlarız”diyerek, atalarının izinlerini benimseyip bu yolda gittiklerini “ümmet” kelimesi ile anlatmaktalar. Şimdi de ümmet-birey ilişkisini anlatan aşağıdaki ayetlere bakalım: 
Onlar, gelip geçen bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız. (Bakara 134) 
Ve içinizden hayra çağıran, ma‘rûfu emreden [iyiliği emreden], münkerden men eden [kötülükten alıkoyan] bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Ali İmran, 104) 
“Onlar, gelip geçen bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir” ve “iyiliği emreden kötülükten alkoyan ümmet kurtuluşa ermiştir” cümleleri her ümmetin/milletin kendisine tayin ettiği yolun, bireyleri etkilediği, toplumun genel kabullerinin bireyleri yönlendirdiği, istisnalar hariç bozguncu bir ümmetin bireylerinin büyük oranda bozguncu oldukları, düzeltici bir ümmetin bireylerinin de büyük oranda düzeltici oldukları anlaşılmaktadır. 
 
 (Devam edecek)