«

»

Oca 02

İSTİKLÂL MARŞIMIZ ‘KORMA’ DER!

İSTİKLÂL MARŞIMIZ ‘KORMA’ DER!

Yaşı almış, elli ya da kırkın üzerinde olanlar iyi bilirler. Bizi, çocukluğumuzdan beri hep korkuturlar.

Önceleri cinle, şeytanla korkutanlar sonraları erkek çocukları sünnetçi ile korkutmaya başlamışlardı. Biraz daha büyümeye başladığımızda ise polisle, jandarma ile korkutma dönemi başladı. Şehir hayatını yaşarken kaybolmaktan, serseriden, manyaktan korkmamız gerektiği aşılandı. Bizle büyüdükçe korkular değişiyor ve gittikçe onlarda büyüyor ve somut hale geliyordu. Okula başladığımızda öğretmenden, dini bilgi öğretilirken Allah’tan korkmamızı özellikle belirtiyorlardı. Yeterince büyüyüp bilinçli hale geldiğimizde bunlardan korkmayı unuttuğumuzda Allah’tan korkmak yerine sevmemiz gerektiğini öğrendiğimizde her şey güzelleşmeye başladığı anda yeni korkular da ardı ardına gelmeye başladı.

Evde, sokakta, çarşıda hele de siyasette korkutmalar o kadar ilerledi ki pek çokları “benim gibi düşünmek zorundasın yoksa…” der gibi direktiflerini sıralıyor hatta dinlemeyenleri kuytu yerlerde öldürüyordu. Son zamanlardaki kadın cinayetleri bu örneklerden sadece bir kısmıydı…

Namık Kemal;

“Memleket bitti, yine bitmedi hâlâ sen, ben,

Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen;

Dest-i a’dâdayız Allah içün ey ehl-i vatan;

Yetişir terk edelim gayrı hevâ vü hevesi!”

 

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet

Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin

Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler

Ki ednâ zevki âlâdır, vezaretten, sadaretten…”

 

“Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır.”

Magosa zindanında iken;

“Altı da bir, üstü de birdir yerin,

 Arş yiğitler arş vatan imdadına

 

Merkez-i hâke atsalar da bizi

Küre-i arzı patlatır çıkarız” Demişti

 

Mehmet Akif Ersoy İstiklâl Marşı’nda “korkma diye başlamış;

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O benim milletimin yıldızıdır parlayacak

O benimdir o benim milletimindir ancak

 

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.

 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

 

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın. Demişti

 

Mehmet Emin Yurdakul;

“Bırak beni haykırayım

Ben susarsam matem et.

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.” Demişti

Hüseyin Nihal Atsız;

“Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir..”.
Demişti.

 

Atatürk;

” Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez Yurt toprağı, sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin

Hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır bu satın bütün vatandır.

Ya İstiklâl, ya ölüm” Demişti

Şimdi birileri medyada, sosyal medyada yine bizleri korkutmaya çalışıyorlar.

KORKACAK MIYIZ, KORKACAK MISINIZ?