«

»

Haz 19

Gezi Parkı

taksim-gezi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir anda Türkiye’nin gündemini oluşturan Taksim Gezi Parkı’nın tarihi:
 
Gezi Parkının bulunduğu yere 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası adıyla Rus ve Hint mimarisinden izler taşıyan Ana gövdesi iki katlı, soğan kubbeli ve kule görünümlü, köşeleri ise üç katlı olan bir topçu kışlası yapıldı. Kışla binası pek çok savaş gördü. 31 Mart Olayları’nda (1909) isyancıların karargahı olmuştur. Hareket ordusunun müdahalesiyle sona eren olaylar sırasında kışla top atışına tutularak ayaklanma bastırıldı. Top atışları sırasında kullanılamaz hale gelen kışla bir dönem esrarkeşlerin ve evsizlerin mesken tuttuğu bir yer oldu.
Beyoğlu’nun giderek Şişli yönüne doğru gelişmesiyle işlevini kaybetmeye başlayan Taksim Kışlası, 1922 yılında içindeki alana tahtadan tribünlerin inşa edilmesiyle Taksim Stadı adıyla stadyuma çevrildi. Türkiye Milli Futbol Takımı ilk resmi futbol maçını Romanya ile, Gezi Parkı’nın bugün bulunduğu, bu statta 26 Ekim 1923’de oynadı ve maç 2-2 berabere sonuçlandı.
Şehircilik uzmanı Henri Prost imar planını hazırlarken, Dolmabahçe’den Nişantaşı’na yükselen Kadırgalar Vadisi’ni (Harbiye Kongre Vadisi) büyük bir park haline getirme planı dahilinde, Taksim Gezisi’ni de yetkililere önerdi. İnönü stadyumunun yapılmasıyla işlevini kaybeden stadyum ve harabe halindeki kışlanın, 1940 yılında dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından, Henri Prost’un hazırladığı imar planı çerçevesinde istimlak edilerek yıktırılmasından sonra, İstanbul’un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk parkı oldu.[1] Gezi o günün son derece sınırlı imkanları ile tanzim edildi. Mermer parmaklıklı mermer merdivenler, Boğaziçi’ne bakan oturma mekanları, banklar, çim sahaları, Gezi’yi halkın sık sık gelip dolaştığı bir yer haline getirdi.
1940 yılında İstanbul Vali ve Belediye Başkanı sıfatıyla Lütfü Kırdar kışlayı İsmet İnönü’nün izniyle  yıktırdı ve park yaptı. 31 Mart Olayı, İttihatçıların gayretiyle Sultan Abdülhamid’e fatura edilmek istense de bütün tarihi araştırmalar bunun bir iftira olduğunu gösteriyor. Olayda büyük ölçüde İngiliz parmağı vardır. Osmanlı Devleti Berlin Anlaşması’ndan sonra İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi üzerine İngiliz ekseninden Almanya’ya doğru kaydı. Bu durumdan rahatsız olan İngilizler, İttihatçıların Alman yanlısı olduklarını anlayınca içerideki ihtilafları, ayrılıkları körüklemeye ve kullanmaya başladı. İşte Topçu Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler, subaylarına karşı ayaklanarak onları hapsetti. Kendilerine önderlik eden hocalarla  Heyet-i Mebusan’ın önünde toplandı  “şeriat isteriz!”  diye bağırmaya başladılar. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa isyancılarla uzlaşma yolunu seçti, yeni kurulan hükümeti İngiltere destekledi, bu arada çok acı gelişmeler oldu. Adliye Nazırı Nazım Paşa, İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Lazkiye Mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahit sanılıp öldürüldü. Cahil ve alaylı olan askerlere halk arasından ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de  “din elden gidiyor” propagandasına inanarak katılmıştı. Ayaklanma, Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. İttihat ve Terakki üyesi mebuslar can güvenliklerinden endişe ettikleri için Meclis’e gitmediler. İsyancılar buldukları mebusları ve İttihatçı olduğuna inandıkları subayları dövdüler, öldürdüler. Ayaklanmayı başlatan muhalefetin elinde bir program olmadığı için isyan belli bir hedefe ulaşamadı. İsyanı bastırmak için İttihatçılar Selanik’te topladıkları kuvvetleri trenlerle İstanbul’a sevk etti. Bu kuvvet içinde muntazam askeri birlikler küçük bir azınlıktı. Çoğunluğu; Sırp, Bulgar, Yunan, Makedon, Arnavut çetecileriyle, sözde gönüllüler teşkil ediyordu. Hareket Ordusu’nda yıllarca Türk kanı dökmüş, yağmacı Makedonya çetelerinin çoğunluk teşkil etmeleri, İstanbul’da I. Ordu’da büyük tereddütler uyandırmıştı. Kumandanlar, Sultan Hamit’ten Hareket Ordusu’nu dağıtmak için izin istediler. Biz bunları birkaç dakikada bitiririz dediler. Sultan Hamid yalnız padişah değil, aynı zamanda halife olduğunu, 30 küsur senedir asla kan dökmediğini, bu yaştan sonra Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmayacağını, Cenab-ı Hakk’a mütevekkil olduğunu söyledi ve paşaları huzurundan çıkardı. Üstelik I. Ordu komutanı Nazım Paşa’ya, Hareket Ordusu’na katiyen mukavemet etmemesi için emir verdi, yemin ettirdi. Selanik’ten hareket eden ordu 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’a girdi ve sıkıyönetim ilan edildi. Ayaklananların önderleri Divan-ı Harpte yargılandı, idama mahkûm edildi. Şimdi 23 Nisan’ı bazılarının neden sevmediğini düşünmez misiniz?
Kışlanının yıkılması sonrası, çevrede yapılan otellere tahsis edilen alanlar ve düzenlemeler ile parkın kapladığı alan zaman içinde küçüldü. Buna rağmen İstanbul’un merkezinde önemli bir dinlenme alanı oldu ve sık sık düzenlemelerle görünümü değişti. 38.000 m² yüzölçümüne sahip olan Taksim Gezisi, 1991-92 arasında revizyondan geçirildi; dikdörtgen planlı parkın ortasına fıskıyeli büyük bir havuz inşa edildi.
Gezi Parkı’nın kuzeyinde, eskiden Taksim Bahçesi ve Taksim Belediye Gazinosu’nun bulunduğu yerde halen Ceylan Intercontinental Oteli vardır. Asker Ocağı Caddesi’nin karşı tarafında ise Divan ve Hyatt Regency otelleri yer alır. Gezi Parkı’nın altına Cumhuriyet Caddesi tarafına, kot farkından yararlanılarak dükkan ve kafeteryaların ve bir sanat galerisinin bulunduğu bir dizi kapalı mekan inşa edilerek 1967’de bugünkü halini aldmıştır.
 
 Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Taksim_Gezi_Park%C4%B1