«

»

Ara 30

FAİZ

FAİZ

Fıkıh alanında söz sahibi Ünlü ilâhiyatçımız Prof. Dr. Abdulkadir Şener’in faiz konusunda açıklamaları:

Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara suresinin 275-281. âyetlerinde geçen ribâ (tefecilik) haram kılınmıştır. Âl-i İmrân suresinin 130. âyetinde de ‘Kat kat ribâ yemeyin (tefecilik yapmayın)’ buyrulmuştur. Hz. Peygamber de Veda Haccı’nda Müslümanlara yaptığı konuşmada, İslâm öncesi Arap toplumundaki kat kat ribâ yemeyi (tefeciliği) yasakladığını açıkça ifade etmiştir. İslâm öncesi Araplarda (cahiliye döneminde) uygulanan ribâ, tam bir tefecilikti. Alınan borç paranın ödeme süresi ve faizi borç veren tarafından belirleniyor, vadesi gelince borcunu ödeyemeyen kişi, ‘Vadeyi uzat ribâyı artır.’ diyordu. Bu işlem defalarca tekrarlanıyor ve borçlu, iyice perişan oluyordu. Eski İsrail hukukunda ise borcunu ödeyemeyen kişi, alacaklının kölesi oluyordu.

Fıkıh’ta, ‘faiz’ sözcüğü Arapça olduğu hâlde, geçmez. Anlam bakımından ribâ gibi artma, çoğalma demektir. ‘Feyiz’ kökünden gelir, son harfi Arap alfabesindeki ‘dad’ harfidir. Türkler ve kısmen Iraklılar bu harfi kalın ‘z’ sesiyle telaffuz ederler. Mısır gibi kimi Arap ülkelerinde bankanın alıp verdiği faize ‘faide’ (fayda, getiri), bazılarında da kredi faizine ‘masraf’ denilmektedir.

Osmanlı Türkçesinde ‘ribâ’ yerine ‘ribih’, faize vermeye ‘istirbah’, ‘murabaha’ ve bazı vakıf senetlerinde de ‘faiz’ terimleri kullanılmıştır. Ekonomik nedenlerle ‘riba’yı şeklen meşrulaştırmak için ‘hile-i şer’iyye’ye başvurulmuş; hatta İbni Kemal (Kemalpaşazade)’in ‘hile-i şer’iyye’ veya aynı anlamda kullanılan ‘muamele-i şer’iyye’ şer’î değil diyen kâfir olur, katli vaciptir, dediği rivayet edilir. Şeyhulislâm Ebussuûd Efendi‘nin, para vakıflarının caiz olduğuna ve bu paraların belli oranlarda ribih karşılığında işletmeye verilebileceğine dair fetvası meşhurdur. Daha sonraları parasını çalıştırmaya gücü yetmeyen yaşlıların ve yetimlerin paralarının da %25’e kadar faizle güvenilir tüccara verilerek işletilmesine dair fetva verilmiştir.

Rahmetli Halil İnalcık Hoca, bu konuda çıkarılan fermanların bir kısmını Adâletnâmeler adıyla yayımlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik düzeni eski hukukumuza göre değil; yürürlükte olan yasa ve mevzuata dayalı olduğu için faiz konusunu bu çerçevede ele almak gerekir, diye düşünüyorum. ( Abdulkadir Şener )

 

Alıntı