«

»

Haz 20

DONKİŞOTLUK…

DONKİŞOTLUK…

Evet, “Atatürk bizim börkümüzdür, birliğimizdir, simgemizdir, ona laf yoktur.”

Evet, “Baş giderse, börk gider. Börk giderse il gider, iffet gider. Allah muhafaza bir daha da geri gelmez.”

Evet, “Gazi Mustafa Kemal’e tahammülsüzlük, lafı cimi yok Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür.”

Evet, “Bugün varsak bunun şeref payesi aziz Atatürk’ündür.”

Evet, “Keskin ön yargılar ile Atatürk düşmanlığı yapmak millete değil, ihanete hizmettir.”

Evet, “Atatürk’e dil uzatanlar daha iyi Müslüman olduklarını mı sanıyorlar? Türk milletinin ruhunu okşadıklarını mı düşünüyorlar?”

Evet, “Ey kendini bilmez akılsızlar Atatürk’ümüzden ne istiyorsunuz? O tarih sahnesine çıkmasaydı, Türklüğün kıvancı, İslamın bekçisi olmasaydı doğdunuz zaman kulağınıza ezan mı okunur yoksa bir kilisede vaftiz mi olurdunuz?”

Evet, “Atatürk’ün hatıralarına ve heykellerine saldıran zavallılar, sizin yel değirmenlerine savaş açan Donkişot’tan ne farkınız vardır?”

Hepsini anladım ve dahi hepsine, bir Türk evladı olarak ben de imzamı attım da, sair ekseriyeti AK Partili olan bir cemaat önünde sergilenen o cüret ve densizliğinin arkasında “FETÖ izi” arama gayretini anlamadım.

***

Atatürk‘ü hedef alan o “kâfir” ve “zalim” iftira/hakaretleri yüzünden yer yerinden mi oynadı iktidar partisinde?

“Böyle bir şey nasıl olabilir” diye kızılca kıyametler mi koptu?

Sayın Cumhurbaşkanı mesela, Başbakan olduğu dönemde kürsüde ifade edilenlerden rahatsız olup da Danıştay’ın yıldönümü törenini terk ettiği gibi, “Yalan söylüyorsun… Edepsizlik yapıyorsun…” diyerek terk mi etti derhal orayı?

“Bu devri iktidarda zinhar Atatürk’e dil uzatılmadı, sövülmedi, en galiz ifadelerle envai çeşit kötü söz edilmedi, edilmesi söz konusu dahi olamaz, ettirmezler” gibi bir durum/iklim mi var da “Böyle bir fenalık olduysa kesin FETÖ’nün işidir” kuşkusuna kapılmamız gerekiyor?

“Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” mu yoksa “Her 10 Kasım’da yaygara kopartılıyor” vecizesini mi delil kabul edelim Atatürk‘le en ufak bir hesaplaşma içinde olmadıklarına?

“Camiler kışla, minareler süngü…” hitabının bugün hatırlanmayan ama arşivde capcanlı duran “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur” kısmını mı yoksa?

İşi, “Hani Gazi Mustafa Kemal demir ağlara çok düşkündü. Biz ördük biz…” rekabetine bile taşımalarını mı?

Bizatihi “töhmet altında bırakılmaması” gerektiğini savunduğunuz AK Parti’nin Genel Başkanı ifade etmedi mi bütün bunları?

***

Atatürk için 10 Kasım’da “Fatiha yerine korna ile anılan tek kişisin” mesajı atan encümen üyelerine bakarak mı inanalım; bizatihi iktidarın da o emekli imamın bakış açısına sahip olmadığına?

Daha iktidara geldiği sene, Atatürk‘e hakaret ve Cumhuriyet’in temel ilkelerine aykırılık yüzünden üniversiteden atılan akademisyenleri geri döndürmek için çırpınmasını mı kanıt sayalım?

Atatürk‘e “firavun” diyen yazarın adını sokağa vermesini mi?

10 Kasım’da “Olmasaydın da olurduk” ilanı veren parti yöneticilerinden mi umutlanalım, yoksa Atatürk‘ü “En büyük put” sayan meclis üyelerinden mi?

***

“Atatürk’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diye vasiyeti bulunan fesli meczubun tabutuna omuz vermek için yarışanlar mı?

***

Hepsi bir yana…

Atatürk‘e hatta Türk’e dair birçok şeye tahammülsüzlükleri ortada olanları, bu hesaplaşmanın siyasi hamilerini bilmezden gelip, bütün o hakaretleri ninni dinler gibi dinleyenlere tek laf etmeyip, tek başına, emekli bir imamı günah keçisi ilan etmek de bir tür Donkişotluk değil midir?

O emekli imama, o lanetleme yolunu kim açtı?

Ayasofya’nın açılışında kim yükledi din adamlarına o “lanet” sorumluluğunu?

O günkü cürete sahip çıkılmasaydı, bugün bunlar yaşanır mıydı?

Kim sahip çıktı?

 

Alıntı S.Taşçı