«

»

Kas 08

DİB’TEKİ BEDDUACI

DİB’TEKİ BEDDUACI

Ayasofya’da kıldırdığı Cuma namazındaki “vakfiye bedduası”ndan önce nasıl baktığını bilmiyor muyduk Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Cumhuriyet değerlerine?

Tahminimiz de mi yoktu?

Çok mu şaşırdık; şok mu olduk yani?

Hazırlıksız yakalandık da “kal(!)” mı geldi?

( “Beddua”yı, üzerlerinde “Kurtuluş Savaşı”nı veren ordunun üniformasıyla, koca koca rütbeleriyle dinleyen “Mustafa Kemal’in askerleri“ne, “Atatürk’e de dua etmek üzere” orada bulunan muhalefet partilerinin temsilcilerine, Cumhur İttifakı’nın -yayın organlarında “Erbaş’ın ruhunda Fethullah Gülen ve Kadir Mısıroğlu’nun misyonunu taşıdığını” ileri süren- “milliyetçi” kesimin üyelerine söylüyorum…)

O yüzden mi sonuna kadar dinledik hutbeyi; “tevil” mi umduk son cümleye kadar; bu yüzden mi mekanı terk etmek aklımızın ucundan dahi geçmedi?

Aklımızla bu kadar kolay alay edilebiliyor olmasının sebebi bizatihi hazmetme eşiğimizi bu kadar esnetmiş, gevşetmiş olmamız değil mi?

****

Diyanet İşleri Başkanı olmadan önce;

İhya TV’de katıldığı bir programda “… Benim babam da 1921 doğumluydu. Onun hatıralarını dinleyerek büyüdük. Okula gittiğimizde, Kur’an kursuna gittiğimizde, Kur’an öğrenmek için gittiğimizde, Karadeniz’in bir dağ köyü… Aman yarabbi bu ne korkudur ki, Karadeniz’in bir dağ köyünden bile dışarıda nöbetçi tutuyorlar acaba bir jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü?… Dışarıda bekliyor. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar, taşı oraya yerine koyuyor ki eve götürmesin Kuran’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz?..” diye anlatmıştı “rejim”in kendi iç dünyasında neye karşılık geldiğini…

“15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi” diye anılan, İçişleri Bakanlığı’nın “en çok aranan teröristler” listesinin kırmızı kategorisinde yer alan Adil Öksüz’ün de görev yaptığı Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin dekanıydı. Öksüz‘ün tez jürisinde de yer almış ve “Ceza Hükümleri Açısından Tevrat ve Kuran” başlıklı tezini onaylamıştı.

– Bir “FETÖ” teşekkülü olduğu gerekçesiyle kapatılan “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın desteklediği ve aynı gerekçeyle kapatılan KADİP’in (Kültürlerarası Diyalog Platformu) yönetim kurulu üyesiydi. Başkanları, FETÖ iddianamelerinde “Sakarya Üniversitesi imamı” olarak da anılan Prof. Dr. Suat Yıldırım‘dı.

“Dinlerarası diyaloğa bir nebze olsun katkıda bulunabilmek” için Michel Lelong‘dan “İslam’la yüzleşen Batı” adıyla yaptığı çeviriyi yayınlayan Ufuk Yayınları, “FETÖ iltisakı” gerekçesiyle kapatıldı.

– Hıristiyanlık tarihi, inancı, ibadetleri, ayinleri üzerine yazdığı diğer kitapları, Genel Yayın Yönetmenliğini Zaman yazarı Ali Bulaç‘ın yaptığı, FETÖ’den 19 yıl 6 ay hapse mahkum olan Zaman Başyazarı Ali Ünal‘ın desteklediği İnsan Yayınları tarafından basıldı. Orası da kapatıldı.

–  “FETÖ”nün, Abant Platformu’na katıldı.

–  “FETÖ”nün Kimse Yok mu Derneği‘nin destekçileri arasındaydı; onları “gönül erleri” saymıştı.

***

“Beddua”; bir “Cumhuriyet kurumu” olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın böyle bir sicile emanet edilmesi değil miydi zaten?

Alıntı: S.T.Hamşioğlu