«

»

Nis 28

Ayrık Otu ile Çınar Hikayesi

388499_552266494818852_2122911191_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alabildiğine gür yemyeşil çimenlerin, renk renk menekşelerin, papatyaların, gelinciklerin yaşadığı bir Çayır vardır. 
Bir gün bu Çayır’a ne idüğü belirsiz bir ot gelir. Masum ve mazlum bir eda ile “Sayın Çayır hazretleri” der. “Yersiz yurtsuz kaldım. Kıyıcığınızda köşeciğinizde, hiç işe yaramayan verimsiz bir parçanızda yerleşmeme müsaade eder misiniz?” 
Çayır önce şaşırır. Bu davetsiz misafiri hiç tanımıyordur. “Adın nedir?” diye sorar, “Sana kim derler?” Öteki, biraz daha ezilip büzülür, merhamet dilenen bir sesle: “Bana, ayrık otu, derler. Kimseye zararım dokunmaz. Herkese iyilik ederim.” der. Çayır: “Pekiyi. Yalnız, bizim çocuklara bir danışayım. Kabul ederlerse, sana da bir köşe veririz. Bizim burada demokrasi vardır. Hiç kimse tek başına karar veremez. Herkesin fikri alınır.” diyerek, çayırda yaşayan bütün bitkileri toplar. Kısaca meseleyi anlatır. Diz boyu çimenler, mor menekşeler kıpkırmızı gelincikler, sarı papatyalar, yeni bir arkadaşa kavuşacaklarını düşünerek çok sevinirler. Oy birliği ile, “Ayrık otu”na münasip bir yer verilmesi tezini savunurlar. O çayırda, ulu bir Çınar vardır. Çok yaşamış, çok gün görmüştür. Söz alır:
“İşinize karışmak gibi olmasın ama, bence hata ediyorsunuz. Siz, ayrık otunu tanımazsınız. Görünüşüne aldanmayın. Son derece zararlı bir bitkidir. Aranıza girerse huzurunuzu bozar, kökünüzü kurutur, yaşama hakkınızı elinizden alır. İyiliğiniz için söylüyorum. Bana göre hava hoş. Ben kuvvetliyim. Bana hiçbir şey yapamaz.” 
Çınar’ın öğütlerine aldırış eden olmaz… “İhtiyar, amma da saçmalıyor ha! Bu zavallı kime kötülük edebilir ki!” derler. Böylece, karar verilir. Ayrık otu, çayırın verimsiz bir köşesine yerleştirilir.
 
Sonra, zaman geçer… Ayrık otu, tabiatının icabını yapmağa başlar. Kendisine ayrılan saha ile yetinmez. Her tarafa kök salar. Toprağını gittikçe genişletir, herkese kafa tutar, yavaş yavaş herkesi yerinden eder. Çayır’ın huzuru kaçar. O eski ahenk, dostça ve beraberce yaşanılan günler şimdi bir hayâl olmuştur. Çimenler, artık diz boyu değildir. Menekşeler, o şahane morluklarını kaybetmiş kirli bir renge bürünmüşlerdir. Gelincikler, muradına ermeden soluveren gelinlere benzemiştir. Papatyaların sarısı artık eskisi gibi tatlı görünmez, bir “ölüm sarılığı” nı hatırlatmaktadır.
 
Vaziyetin gittikçe kötüleştiğini görünce, çayırdakiler meseleyi bir kere daha müzakere ederler. Herkes, başlangıçtaki fikrinin hatalı olduğunu, ayrık otunu kabul etmemeleri gerektiğini söyler. Yazık ki, iş işten geçmiştir. Ne yapılabileceklerini düşündüler. Neticede, “Çayır Ana”ya gidip “Ayrık otu”nu şikayet etmeye karar verirler. Çayır, çocuklarının haline çok üzülür, âdeta yüreği parçalanır. Hemen, “Ayrık otu”nu bulur. Hiddetle: “Sana verdiğimiz köşede durmamış, her tarafı istila etmeye başlamışsın. Çocukların huzuru kalmamış. Sana acıdıkları için aralarına almışlardır. Hepsini pişman ettin. Ya bu huyundan vazgeç, köşeciğine çekil, ya da geldiğin yere git.” der.
 
Ayrık otu, arsız arsız sırıtır. Kendine güvenen bir ifade ile: “Yerimden memnunum… Halimden asla şikâyetçi değilim. Rahatsızlığım da yok. Eğer rahatsız olanlar varsa, çekilip gitmekte serbesttirler. Beyhude yorulmayın. Elinizden bir şey gelmez. Köklerimi öyle derinlere saldım ki, artık söküp atamazsınız!” cevabını verir. 
 
Bu hikâye, böylece biter. Sözünü kimseye dinletemeyen o Ulu Çınar’a gelince: Çayır sâkinlerinin haline o kadar üzülmüş, kaybolan saadetlerinin arkasından öylesine ağlamış ki, “Ben demedim mi?” bile diyememiş!..
 
Kaynak: https://www.facebook.com/notes/t%C3%BCrk-polisi/galip-erdem-ayr%C4%B1k-otu-ile-%C3%A7%C4%B1nar-l%C3%BCtfen-okuyunuz/552266091485559