«

»

Şub 25

AHMET YESEVİ

AHMET YESEVİ

24 Şubat) Ahmet Yesevî’nin vefat yıl dönümü. Anadolu’da hoşgörüye dayalı İslâm anlayışının teşekkülünde büyük hizmeti olan Ahmet Yesevî’yi hiç olmazsa vefat yıl dönümlerinde hatırlayarak hayır dua ile yâd etmek boynumuzun borcudur.

Türklerin İslâmiyet’le teması 7-8’inci asırlarda başlar. Yaklaşık 150-200 yıllık bir tanışma döneminden sonra Türkler kitleler halinde Müslüman olurlar.

Yeni bir dine giren insanlara İslâm’ı öğretmek din adamlarına yani medreselilere, belli emir ve yasakların arka planında yatan “hikmet”leri anlatmaksa “Ahmet Yesevî”lere düşüyordu.

İnsan sadece et ile kemikten ibaret değildir. Onun bir de mânevî yönü vardır.

Ahmet Yesevî’nin hizmetlerinin başında şüphesiz insana değer vermesi, Müslüman da olsa, kâfir de olsa hiç kimsenin incitilmemesi gerektiğini belirterek Müslümanlar arasında hoşgörü ortamının sağlanmasını temin etmiş olması gelir. O bir dörtlüğünde şöyle der:

“Sünnet imiş kâfir de olsa, incitme sen//Hudâ bîzârdır katı yürekli, gönül incitenden//Allah şahit, öyle kula hazırdır siccîn//Bilginlerden duyup bu sözü söyledim işte.”

Aynı düşünceler Ahmet Yesevî’nin mânevî talebelerinden Yunus Emre’de şöyle şekillenmiştir:

“Gönül Çalabın tahtı

Çalab gönüle bahtı

Kim gönül yıkar ise

İki cihan bed-hahtı.”

Kişi önce kendini tanımalıdır ki gönle giden yolu keşfedebilsin. Evet, kendimizi tanımak… Belki de her şeyin başı bu… Halkın esprili tabiriyle İslâm’ın şartı altıdır, altıncısı da kendini/haddini bilmektir.

Anlatıldığına göre Hz. Âdem, yaratıldıktan sonra ilkin kendi nefsine bakar ve ahsen-i takvim (en güzel şekilde) olarak yaratılan bu suretin arkasındaki büyük kudreti görerek “Beni yaratan yüce kudreti tesbih ederim” der. Şeytansa yaratıldıktan sonra önce kedine değil, eşyaya nazar eder ve ateşte bir güç vehmederek Allah’ın:”Âdem’e secde et” buyruğuna karşı gelir ve “Ben Âdem’den hayırlıyım; çünkü beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın” der. Böylece de Allah’ın lânetine uğrar.

Bizim kültürümüzde Allah’ı bilmenin yolu kendimizi bilmekten geçer. Bunun içindir ki Anadolu’da İslâm’ı yaymakla görevlendirilen Yesevî dervişleri önce kendini bilmeyi öğretmişlerdir. Yunus Emre:

“İlm okumakdan garaz kişi kendin bilmekdir//Pes kendini bilmezsen bir hayvandan betersin”

Yahut:

İlim ilim bilmekdir ilim kendin bilmekdir//Sen kendin bilmezsin ya nice okumakdır” gibi beyitleri hep kendini bilmenin önemini ihtar etmek için söylemiştir.

Kısacası; Anadolu coğrafyasına hoşgörü tohumunu Ahmet Yesevî ve onun takipçileri Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Velî gibi şahsiyetler saçmış ve yeşertmişlerdir. Hepsini rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun…

 

Alıntı