«

»

Mar 18

AB RESMEN SEVR İSTEDİ…

akpliler-sevrle-gururlandi..-0210121200_m
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tarih 24 Şubat 2005,
Türkiye-AB Karma Parlamento toplantısında Fransız milletvekili Jacgues Toubon (Okunuşu: Jak Düon) “Türkiye Sevr’i kabul etmelidir!” dedi.
Rum milletvekili Marios Matsakis de, Türkiye Ermenilere, Rumlara ve Kürtlere soykırım uyguladı” diyerek, Toubon ile aynı görüşte birleşti. Böylece soykırım yalanlarına ilk kez “Kürt soykırımı” yalanı da eklenmiş oldu.
Avrupa Birliği resmi toplantısının basına kapalı bölümünde konuşan iki AB milletvekiline, toplantıda bulunan CHP milletvekili Şükrü Elekdağ ve Türkiye’nin AB Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp sert tepki gösterdi.
 
“PARÇALAMA GAYRETİ VAR”…
 
AB’nin her isteğine “evet” diyen AKP Hükümeti’nin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan, bir buçuk ay sonra,16 Nisan 2005’te, toplumun hiç alışık olmadığı bir tepki verdi:
“Dayatmalar olduğu doğrudur. Hatta parçalamaya yönelik gayretler içerisinde tezler önümüze geliyor.”
 
“ALLAH BELANI VERSİN”…
 
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün tepkisi ise 2 ay sonra geldi. Çok sıkı bir AB taraftarı ve savunucusu olan Gül, şöyle demek zorunda kaldı:
“Allah belanı versin, dedirtmek istiyorlar!..”
Gül’e göre, AB konusunda karşımızda iki çevre var:
“Birinci gruptakiler bize ‘Allah belanı versin’ dedirtmek istiyor. İkinci gruptakiler de fırsattan istifade her şeyi sokuşturmak istiyor. Oysa biz AB yolunda üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.”
“AB perest” sözde aydınlar ise, bu istek karşısında “sessiz” kaldılar! Ama Türk halkı onların ne “düşündüğünü” geçmişten bu yana biliyordu… Devleti ve ülkeyi korur gibi gözüken Damat Ferit, Sevr Antlaşması’nı imzalamanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve bunu “millî çıkarımız”(!) olarak gösteriyordu:
“Kimdir ki, bugün cesaret edip de ‘bu devlet mahvolsun’ diyecek?
…Kuvvetli ellere düştük. İmza etmezsek dünkü tebaamız olan Yunanlılar işgal edecekler. İmza edersek, Yunan askeri gelmeyecek. Hep birden elbirliği ile çalışarak Anadolu’da isyanı (Yunan işgalini değil, millî direnişi kastediyor) bastıralım ve hemen de Cenabı Haktan ümit ederim ki bastırırız. Hiç değilse, böyle bir ümit kapısı açık bulunur.”
Daha sonra İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturacak olan “Ermeni’den çok Ermeni, bir Frenk’ten çok Frenklik eden” gazeteci Ali Kemal de Sevr’i savunmanın ötesine geçiyor, karşı çıkan milliyetçilere “Zirzoplar!” diyordu:
“Haydutların işi gücü savaş… Ellerinde derme çatma bir ordu, birkaç tane de düzmece kahraman. Dövüşüp duruyorlar. Hükümet ölçmüş, biçmiş, uygun görmüş, Sevr Antlaşması’nı imzalamış. Size ne oluyor, a zirzoplar? Öğrendiğime göre, Londra’da çocuk gibi, ‘İzmir’i isteriz, Edirne’yi isteriz,’hatta ‘Tam bağımsızlık isteriz’ diye tutturmuşlar. Mihran (odasındaki Ermeni konuklardan biri)bunlar çılgın!”
Milliyetçilerin telgraflarını engelleyen, hatta gizli şifreleri ele geçirmeye çalışan Posta- Telgraf Genel Müdürü, gazeteci-yazar Refik Halit (Karay)’da, şöyle yazıyordu:
“..Bir patırtı, bir gürültü. Beyannameler, telgraflar… Sanki bi şeyler oluyor, bir şeyler olacak… Ayol şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda. Dört tarafımız açık. Dünya vaziyetimizi biliyor. Hülyanın, blöfün sırası mı? Hangi örgüt, hangi kuvvet, hangi kahraman?
Hülyanın bu derecesine, uydurmasyonun bu şekline ben de dayanamayacağım. Bari Kavuklu gibi ben de sorayım:
—Kuzum Mustafa (Kemal), sen deli misin?
Refik Halit (Karay), daha sonra itirafta bulunarak “Bu kadar yanılmamam lazımdı” diyecektir.
 
  
 
*Hulki Cevizoğlu’nun “İşgal ve Direniş 1919 ve Bugün” adlı kitabından