«

»

Oca 03

Salhane köpekleri

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Salhane Köpekleri
Bu yayınları yapanlar “Salhane Köpekleri” gibiler gerçekten…
Metin Özkan’ın medya üzerine denemelerini topladığı kitabın adıydı bu.
Eşiği pislik kokusu olan duyuları harekete geçti bildik kadronun… Serde ölüsevicilik, kan tacirliği, komşuda pişer bize de düşer beleşçiliği var ya; salyaları süzülmeye başladı manşetlere.
Kristof Kolomb kıta Amerikası’na ayak basalı beri el altında tuttukları senaryo taslağını çıkardılar, yeni filmin adını koydular.
 
Türkistan (K.Ş)
Fonunda hiç ağıt yoktu perdeye yansıttıkları görüntülerin. Sade bir “Pembe Panter” introsu; entrikanın geleneksel ritmi.
Oysa Doğu Türkistan Türkleri’nin yerdeki cansız bedenlerinin arasından haykırmak lazımdı:
“Yine buldu ruhum elemlerini,
Andım da, O eski Türk ellerini,
Ecdat yurtlarının o hallerini,
Güzelim kalp ağrım canım Türkistan ..
Cağlar kanım için, kanım Türkistan.”
Hasreti gözünden, acısı gönlünden taşanlar öyle derdi. K.Fedai Coşkuner ve nice ozan öyle demişti.
Çünkü izlediklerimiz Hollywood inşaası bir  “film platosu”nda çekilmiyordu. O doğal set alanı, Kaşgarlı Mahmud’u, Yusuf Has Hacib’i, Mehmet Emin Buğra’yı yetiştiren, medeniyetle yaşıt topraklara kurulmuştu.
Tankların önüne bedenlerini siper edenler İsa Yusuf Alptekin’in, Osman Batur’un torunlarıydı…
Ve Doğu Türkistan’da  “vahşet”, “zulüm”, “katliam”, “trajedi” , ben  “soykırım”  diyorum, başkaları adına ne diyorsa o, bir gün, bir hafta, on gün önce başlamamıştı.
Dediğim gibi  “bu ilk değildi” ve en son 1964’ten beri en büyük insanlık suçunun kurbanlarıydılar.
Sadece nükleer denemelerden ötürü ölen Doğu Türkistanlı sayısı 210 bini geçmişti.
Radyoaktif yayılmaya karşı açık hedef durumundaki Türkler’in resmi kayıtlara girmeyen kayıplarını tahmin etmek hiç kolay değil.
Son olayların işaret fişeği olan, Türk kızlarının ailelerinden koparılmaları, tacizcilerin kucağına atılmaları olayları da, kendini satmadığı için boğulan Dilşad Hatun’dan bu yana kötü kaderleriydi. Nüfusun Çinlileşmesi için Çinli erkeklerle yaptırılan stratejik evlilikler de öyle. Ve en ilkel yöntemlerle “kısırlaştırma”ları, ölümcül kürtaj zorlamaları…
Yıllarca bütün bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi davranmayı başaranların dünya Türklüğü’nün acılarından önce küresel dünyalıların menfaatlerini sahiplendikleri ortada. Çin politikalarını “Türk soykırımı” olarak tanıyamıyorlar… Ama Doğu Türkistanlılar’ın isyanını “bağımsızlık savaşı” olarak tanıtmaya çalışıyorlar.
Bu hassasiyet mi, yoksa “yönlendirme” siparişi mi?
Taraf’lı servis elemanlarının adisyon notlarına bakılırsa ikincisi.
Doğu Türkistan’ı bir “kart”tan ibaret görüyorlar onlar. Ve bu kartı Doğu Türkistanlılar’ın acısını dindirmek, can güvenliğini sağlamak, haklarına sahip çıkmak için değil “model ortağımız”ın ekmeğine yağ sürmek için açmaya çalışıyorlar. Doğu Türkistanlılar’a, İran halkına yapılana benzer bir “Yes we can” dayatmasında bulunmak niyetleri. Yılların mücadelesinin üzerini çizmek ve anayurdumuzu emperyal bir üsse çevirmekten başka birşey değil…
Yazık ki Doğu Türkistan’ı Altaylar’da yeşerttikleri inançlarına emanet etmekten başkası gelmiyor elimizden. Töredir; bütün felaketlerden sonra iyilik simgesi Bay Ülgen le, kötülük simgesi Erlik’in savaşını “ulu Tanrı”nın yol gösterdiği Ülgen kazanır… Göktanrı girer, zulüm çıkar.
 
Kaynak: 09.07.2009 Selcan Taşçı Yeniçağ Gazetesi